6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) gereğince ticaret şirketleri, ticaret siciline tescil edilmelerinin ardından tüzel kişilik kazanmaktalardır. Tüzel kişiliğin kazanılması hususunda, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’un (“TMK”)’nın 48. maddesine göre; “Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir. Hükmün lafzına bakılacak olursa; tüzel kişiliğe haiz olan bir ticaret şirketinin, hak ehliyetinin ve fiil ehliyetinin bulunmasıyla birtakım haklardan yararlanabileceği ve/veya borçlar edinebileceği, hususları anlaşılmaktadır.
Anonim Şirketi; sermayesi belirli paylara bölünmüş olan ve borçlarından dolayı yalnızca kendi malvarlığı ile sorumlu bulunan şirket, olarak tanımlamak mümkündür. Sermaye şirketi olması, A.Ş.’nin ortaklardan bağımsız bir malvarlığı olduğuna işaret etmektedir. Bunun sonucunda; şirket, şahsi alacaklılarına karşı ortaklarından bağımsız olarak sorumlu tutulmaktadır.
Ticaret şirketlerinden sayılan Anonim Şirket, organları vasıtasıyla temsil edildiği için yapılan işlemler şirket adına yapılmış sayılmaktadır. Bu hususta düzenlenen TTK m.329şu şekildedir:
“1) Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir.
2)Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur.”
Yukarıdaki hüküm neticesinde; ortakların sınırlı sorumluluğunun, kuruluş itibariyle getirmeyi taahhüt ettikleri sermaye payları nezdinde olmasına ve ortakların yalnızca şirkete karşı sorumlu olmasına dikkat çekilmektedir. Esasen sermaye şirketi olması, ortakların sorumluluğuna bir sınır çizmektedir. Şirket ortakları, 3. kişi alacaklılara karşı “sınırlı olarak sorumlulardır”. Aynı zamanda şirketin kendi mal varlığı olması ortaklara borç yükletilemeyeceğinin bir kanıtıdır.
Ortakların şirket borçlarından sınırlı sorumlu olması, iki sorunun sorulmasına sebep olmaktadır. İlk olarak, ortakların sorumluluğunun ne zaman sona ereceği ve ortaklara yeni bir sermaye getirme borcu getirilip getirilemeyeceği soruları sorulabilir. Öncelikle bir ortağın sınırlı sorumluluğunun sona ermesi için ortağın tek ve asli borcu olan şirketin kuruluşu itibariyle sermaye getirme borcunu tamamen ifa etmiş olması gerekmektedir. İkinci olarak ise, asli borcun tamamen yerine getirildiği durumda tüm ortakların oybirliği ile karar alması gerekir ki ortaklar ilave bir sermaye taahhüdü altına girsinler.
Bir diğer değinilmesi gereken nokta ise sermaye borcunu hiç ifa etmemiş bir ortağın bu miktardan dolayı, şirket alacaklılarına karşı sorumluluğunun var olup olmamasına ilişkindir. Yukarıda alıntılanan TTK m. 329/2 hükmü gereğince ortakların sınırlı sorumluluğu şirkete karşıdır. Bu sebeple, şirketle arasında bir borç ilişkisi olan alacaklının; alacağının tahsilini sağlayabilmesi için henüz sermaye borcunu ifa etmemiş olan şirket ortağına başvurması ihtimal dahilinde değildir. Borcunu tahsil etmek isteyen alacaklının her ne kadar sermaye borcunu ifa etmemiş bir ortak bulunsa da doğrudan şirket tüzel kişiliğine başvurulması gerekmektedir, borcunu tahsil etmesi ancak bu yolla mümkün olacaktır. Önemle belirtilmesi gerekir ki; sermaye koyma borcunu ifa etmeyen borçluya bu noktada bir dokunulmazlık verilmemektedir. Zira, ortak, sınırlı şekilde şirkete karşı sorumu tutulmaktadır. Bununla ilgili olarak sermaye borcunu ifa etmeyen ortağa karşı, ancak şirket yönetim kurulu ya da iflas durumu ve tasfiye aşaması mevcutsa iflas idaresi ve tasfiye memurları başvurabilmektedir.
Ayriyeten sermaye borcunu ifa etmeyen ortağa, şirketin alacaklısı tarafından İİK m.89 kapsamında haciz ihbarnamesi göndererek alacağına mahsuben, şirketin sermaye alacağına haciz koydurulup koydurulamayacağı hususu da tartışmalıdır. Yargıtay uygulamasının A.Ş. ve Ltd. Şti. alacaklısının, şirketin ortağından olan alacağına İİK m.89’un uygulanamayacağı yönünde olduğu gözlenmektedir. Bunun nedeni ise ortakların 3. kişi sayılmayacağı hususuna dayanmaktadır. Zira, şirket ortaklarının taahhüt ettikleri sermaye borçları olsa bile bu onları İİK kapsamında alacaklı-borçlu ilişkisi kapsamına sokmamaktadır.
Tüm bu açıklamalar ışığında, Anonim Şirketin bir sermaye şirketi sayıldığı hususundan hareketle; bu şirket türünün ticaret sicilinde tescilinin sağlanmasının ardından tüzel kişilik kazandığına yukarıda değinilmiştir. Tüzel kişiliğin getirmiş olduğu birtakım borç ilişkisinden doğan alacak hakları neticesinde şirket 3. kişi ile aralarında olan ilişkiden kendi malvarlığı ile sorumlu sayılmaktadır. Şirket ortakları, şirketin borcundan sorumlu tutulamayacağı gibi alacaklısına karşı da hiçbir hukuki sorumluluğu olamayacaktır. Şirket ortağının tek ve asli edimi şirkete karşı taahhüt etmiş olduğu sermaye borcu nezdinde sınırlandırılmaktadır. Bu nedenle şirket alacaklısı olunması halinde alacağın yalnızca ve doğrudan şirketten tahsil edilebileceği, başkaca bir hukuki yol tüketilemeyeceği hususuna son derece dikkat edilmesi gerekmektedir.
GSU Hukuk Bürosu Blog sayfasında yer alan hukuk ve diğer konulardaki yazılara https://www.gsu-law.com web sitesinden ulaşabilirsiniz.
ECEM TUANA GÜNEY
KAYNAKÇA:
https://www.mevzuat.gov.tr/
Comments